2023’ün Şubat ayında Türkiye’nin Hatay bölgesi, tarihin en yıkıcı depremlerinden birini yaşadı. Depremin ardından bölgede yaşayan insanlar arasında gıda güvencesizliği ve malnütrisyon (yetersiz beslenme) ciddi bir sorun haline geldi. Özellikle 5 yaş altı çocuklar, bu durumdan en çok etkilenen gruplardan biri oldu. Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) ile birlikte, bu konuda yaptığı kapsamlı araştırma, depremden sonraki durumu, etkileri ve alınması gereken önlemleri detaylı bir şekilde ele alıyor. Rapor, özellikle deprem bölgesinde yaşayan çocuklarda deprem sonrası görülen yetersiz beslenmenin ciddi sağlık sorunlarına yol açtığına işaret ediyor. Ekonomik zorluklar, eğitim eksikliği ve sağlık hizmetlerine erişimdeki adaletsizliklerin malnütrisyonun temel nedenleri arasında yer aldığına dikkat çekilen raporda, bu durumun sosyo-ekonomik faktörlerle ilişkisi de anlatılıyor.
Hatay’da yürütülen çalışma, 5 yaş altı çocukların beslenme durumu ve gıda güvencesi üzerine kapsamlı bir değerlendirme sunuyor. Türk Tabipleri Birliği ve SES Hatay Koordinasyon Merkezi’nin ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen araştırma, Samandağ, Antakya ve Defne ilçelerindeki 564 çocuğu kapsıyor. Araştırmada, çocukların yaşam koşulları, sosyodemografik bilgileri, gıda güvencesi ve gıda güvenliği gibi çeşitli yönlerden incelendi.
Rapor, malnütrisyonla mücadelede hükümet politikalarının, toplumsal bilincin artırılmasının ve yerel toplulukların desteklenmesinin kritik önem taşıdığını belirtiyor. Önerilen çözümler arasında multidisipliner yaklaşımların benimsenmesi, beslenme eğitiminin yaygınlaştırılması ve erişilebilir sağlık hizmetlerinin sağlanması gibi önlemler var.
Ailelerin yüzde 66.5’i düzenli gıdaya erişemiyor
Araştırmadan elde edilen bulgular, depremden altı ay geçmesine rağmen, ailelerin %10.3’ünün hala kendi mutfaklarına sahip olmadığını ve sadece %33.5’inin düzenli olarak gıdaya erişebildiğini ortaya koyuyor. Ayrıca, buzdolabı eksikliği, küçük mutfaklar ve elektrik kesintileri gibi sorunlar nedeniyle uygun gıda saklama koşullarının olmadığını belirtiyor. Çocukların beslenme durumuna gelince, ilk altı ayda yalnızca anne sütü ile beslenmeleri gerekirken, araştırma sonuçlarına göre depremzede çocukların yarısı anne sütü alamıyor. Ayrıca, besin grupları arasında sebze, meyve ve tahıl tüketiminin yeterliliği, et ve et ürünleri, yağ, baklagil ve süt ürünlerinin tüketiminin ise oldukça düşük olduğu görülüyor.
Rapor, somut adımlar gerektiğini söylüyor
Türkiye’deki malnütrisyon sorununun çözümü için Türk Tabipleri Birliği’nin sunduğu rapor, hükümet ve yerel yönetimlere somut adımlar atmaları çağrısında bulunuyor. Rapor, sağlık hizmetlerine eşit erişimin sağlanmasının yanı sıra, yoksullukla mücadele ve eğitim seviyesinin yükseltilmesinin önemine vurgu yapıyor. Özellikle kırsal bölgelerde ve düşük gelirli mahallelerde beslenme ve sağlık eğitiminin artırılması gerektiğini belirten rapor, bu alanlarda yapılan yatırımların uzun vadede toplum sağlığına katkıda bulunacağını öne sürüyor. Türk Tabipleri Birliği, raporla birlikte, malnütrisyonla mücadelede öncelikli alanlar olarak belirlenen bölgelerde pilot programlar başlatılması ve bu programların sonuçlarının geniş çapta uygulanması için bir yol haritası sunmayı hedefliyor.
Araştırmanın sonuç bölümünde, çocukların sağlıklı ve yeterli bir şekilde beslenmesinin önemi vurgulanmakta ve bu durumun çözülmesi için acil kamusal politikalara ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir. Depremin yarattığı yıkımın boyutları ve bu durumun çocuklar üzerindeki etkileri, beslenme yetersizliği, gıda güvencesi ve güvenliği sorunları gibi birçok açıdan ele alınmıştır. Çalışma, çocukların ve ailelerin karşılaştığı zorluklara dikkat çekerken, bu sorunların çözümü için etkili adımların atılmasının önemini vurgulamaktadır.
Dünya’da çocuklarda malnütrisyonun yükü ve pandeminin etkileri: Bodurluk, zayıflık ve mikro besin yetersizliği
Küresel sağlık alanında yapılan son araştırmalar, malnütrisyonun (yetersiz beslenme) çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini bir kez daha göz önüne seriyor. Malnütrisyon; bodurluk, zayıflık ve mikro besin yetersizliği olmak üzere üç ana kategoride inceleniyor. Bodurluk, çocukların yaşlarına göre anormal derecede kısa kalmasını ifade ederken, zayıflık boyuna göre aşırı zayıflığı, mikro besin yetersizliği ise vücudun temel vitamin ve minerallerden mahrum kalmasını tanımlıyor.
Küresel Beslenme Raporu 2020’ye göre, dünya genelinde beş yaş altı 149 milyon çocuk bodur, 50 milyon çocuk zayıf ve 40 milyon çocuk aşırı kilolu durumda. Bu rakamlar, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde, COVID-19 pandemisinin beslenme üzerindeki olumsuz etkileriyle daha da kötüleşeceği öngörülüyor. 2020 ile 2030 yılları arasında buna ek 22 milyon çocuğun bodur kalması bekleniyor.
Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF ve Dünya Bankası’nın 2023’te yayımladığı rapor, 5 yaş altı 148,1 milyon çocuğun (%22,3) malnütrisyonla mücadele ettiğini ortaya koyuyor. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşılamaması, bu alandaki zorlukların üstesinden gelinemediğini gösteriyor.
Uzmanlar, pandemi ve afet gibi olağanüstü durumlar karşısında beslenme yetersizliğine karşı daha dirençli politikalar geliştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Yetersiz beslenmenin önlenebilir olduğunu vurgulayan araştırmalar, doğal afetlerde insanların hayatta kalabilmesi için yeterli su, enerji, protein ve vitamin/mineral alımının hayati önem taşıdığını gösteriyor.
Ulusal Sağlık ve Beslenme Enstitüsü’nün afet durumları için önerdiği özel menüler, enerji, protein ve temel vitaminlerin alımını güvence altına almayı amaçlıyor. Afet sonrası dönemde, beslenme destek programlarının yanı sıra, gıda yardımlarının kültürel ve psikolojik faktörleri de göz önünde bulundurması gerekiyor.
Uzmanlar, malnütrisyonla mücadelede multidisipliner yaklaşımların ve ulusal ile bölgesel düzeyde etkili politikaların geliştirilmesinin önemine dikkat çekiyor. Çocukların beslenme durumunun, felaketlere karşı psikolojik tepkileri üzerinde derin etkileri olabileceği belirtiliyor. Bu nedenle, hem beslenme koşullarının iyileştirilmesi hem de afetle ilişkili psikolojik travmanın en aza indirilmesi için kapsamlı stratejilerin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Samandağ, Antakya ve Defne’de deprem sonrası çocuklarda gelişememe sorunları var
TTB, bu bölgelerdeki anket yapılan çocukların %35’inin ruhsal sorunları olduğunu açıkladı. Raporda, bodurluğun ruh sağlığı sorunu yaşayan çocuklarda daha fazla görüldüğü iddia ediliyor, ancak ruh sağlığı olmayan çocuklarda da yüksek olduğu vurgulanıyor.
Beslenme durumunu ve cinsiyete göre dağılımlarını gösteren veriler şöyle:
Bodurluk (Stunting):
Toplam bodurluk prevalansı: %6.2
Mülteci nüfusta bodurluk prevalansı: %8.8
Erkek çocuklarda bodurluk: %8.8
Kız çocuklarda bodurluk: %4.5
Zayıflık (Wasting):
Toplam zayıflık prevalansı: %8.9
Mülteci nüfusta zayıflık prevalansı: %6.3
Erkek çocuklarda zayıflık: %10.9
Kız çocuklarda zayıflık: %6.9
Aşırı Kiloluluk (Overweight):
Toplam aşırı kiloluluk prevalansı: %4.4
Mülteci nüfusta aşırı kiloluluk prevalansı: %5.7
Erkek çocuklarda aşırı kiloluluk: %4.4
Kız çocuklarda aşırı kiloluluk: %4.5
Bu veriler, beslenme durumunun ve cinsiyetin çocukların büyüme ve gelişiminde önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Özellikle mülteci nüfusta bu durumların prevalanslarının genel nüfusa göre daha yüksek olduğu gözlemleniyor.
Deprem bölgesinde çocuklar ne yiyerek besleniyor?
Beş yaş altı çocukların besin gruplarını tüketme durumu incelendiğinde, sebze ve meyve ile tahıl tüketiminin diğer besin gruplarına göre nispeten daha yüksek olduğu gözlemlenmiştir (%62.0 ve %44.3 oranında). Ancak, bu oranlar ideal tüketim düzeylerinin oldukça altında kalmaktadır. Özellikle et ve et ürünleri, yağ, baklagiller ve süt ürünleri gibi kritik öneme sahip protein kaynaklarının yeterli tüketimi konusunda durum daha da vahimdir. Bu besin gruplarının tüketim oranları sırasıyla %17.7, %11.2, %5.8 ve %5.6 gibi oldukça düşük seviyelerdedir.
Altı ay ile 47 ay arasındaki çocuklarda süt ve süt ürünlerinin yeterli düzeyde tüketilmediği, 36-47 aylık çocuklarda et ve et ürünlerinin ve 48-59 aylık çocuklarda ise yeterli yağ tüketiminin olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca, yüksek enerjili paketli gıdaların (abur cubur) tüketimi, özellikle yaş arttıkça, endişe verici bir şekilde yükselmekte ve toplam çocukların yaklaşık %42.9’u günde en az bir kez bu tür gıdaları tüketmektedir. Bu oran 24-35 aylık çocuklarda %53.9’a, 36-47 aylık çocuklarda %54.6’ya ve 48-59 aylık çocuklarda %56.2’ye kadar çıkmaktadır.
Bu bulgular, beş yaş altı çocukların beslenme durumlarının ciddi derecede yetersiz olduğunu ve özellikle protein kaynakları ile sebze ve meyve tüketiminin artırılması gerektiğini göstermektedir. Aynı zamanda, işlenmiş ve yüksek enerjili paketli gıda tüketiminin azaltılmasının önemi vurgulanmaktadır. Bu tür bir beslenme alışkanlığının, çocukların sağlıklı büyüme ve gelişimi üzerinde olumsuz etkilere sahip olabileceği ve ileride daha ciddi sağlık problemlerine yol açabileceği konusunda dikkatli olunmalıdır.
Çocuklar için gıda önerileri
Yaşanan depremler sonrası Hatay’da beş yaş altı çocukların beslenme durumlarına ilişkin ortaya çıkan zorluklar, geniş çaplı sosyal ve ekonomik problemlerin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk etapta, kültürel alışkanlıklara uymayan, protein ve vitamin bakımından yetersiz menülerin yanı sıra yüksek kalorili paketli yiyeceklerin tüketimi artmış, yemek pişirme imkanlarının kısıtlılığı beslenme sorunlarını daha da kronikleştirilmiştir. Kadınların ev işlerinin büyük yükünü omuzlaması, çocuklarıyla markete ulaşma zorlukları ve yaşam alanlarına uzak marketler, içme suyunun kıtlığı gibi problemler günlük yaşamı daha da zorlaştırmıştır.
Beslenmeyle ilgili kronik sorunlar arasında tek tip beslenmenin artışı, ekonomik krizin derinleşmesiyle protein kaynaklarının alınamaması, işsizliğin artması ve kamu desteğinin yetersizliği gibi faktörler yer almaktadır. Gıda alımı ve saklama koşullarının zorluğu, geleceğe dair kaygılar, buzdolabı gibi temel araçların yetersizliği, kamu ve sivil toplum desteğinin azalması, hijyen koşullarının kötüleşmesi gibi sorunlar da raporda dikkat çekmektedir.
Rapor, çözüm önerileri olarak mutfak koşullarının iyileştirilmesi, çocuklara uygun ve yerel kültüre özgü yeterli gıda desteğinin sağlanması, riskli gruplara yönelik sağlık takiplerinin yapılması, gıda ve su desteğinin adaletli dağıtılması, yaşam alanlarının iyileştirilmesi gibi çeşitli tedbirleri önermektedir. Ayrıca, çevresel hijyenin sağlanması, su ve sanitasyon koşullarının iyileştirilmesi, hanelerin ekonomik olarak güçlendirilmesi ve tarım toplumu olan Hatay halkının ihtiyaçlarının gözetilmesi gibi kapsamlı önlemlerin alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bu çerçevede, deprem sonrası yaşanan beslenme sorunları ve bu sorunların çözümüne yönelik öneriler, bölgedeki çocukların ve ailelerin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için hayati öneme sahiptir. Toplumun bu zorlukların üstesinden gelebilmesi için kapsamlı ve çok boyutlu bir yaklaşımın benimsenmesi, tüm ilgili aktörlerin koordineli çalışması gerekmektedir.